Neden korkuyoruz anne!
Selam sana ey anacığım…
Sana bu yolun
mahiyetini, resullerin, onlara tabi olanların ve dostlarının yolu olduğunu
açıklamaya çalıştım… Öyleyse bu ağlayışlar ve göz yaşlarına boğuluş
neden?
Kurban bayramında bana veda ederken döktüğün gözyaşlarını asla,
asla unutmayacağım… Zindanın penceresi ardında… Zannetme ki anacığım ben her
zaman gülümsüyorum... Zannetmeki senin kederini ve üzüntünü anlayamıyorum...
Asla… Bu doğru değil…
Aksine ben sana mahkûmiyetimi unutturmak istiyorum.
Ve bu gözyaşlarını, bu kederini daha yüce değerler için saklamanı istiyorum. O
gün sana şöyle başlayan bir kaside yazdım:
Bana değil ey anam, şu
kara güne ağla,
Ağlayanı kalmamış yaralı dine ağla.
Şu karanlık zindanlar
diz çöktüremez bana,
Ben ki, tüm hayatımı adamışım Rahman’a.
Hapishane
dediğin daha evla zilletten,
Zillete boyun eğen, diz çökmüş bir
milletten.
Benim yüce davamı zindanlar hapsedemez,
Onun sönmez nurunu hiç
bir güç söndüremez.
Bak yine özgürüm ben zincirler arasında,
Ruhumu
kamçılayan, hizmete Hak uğrunda
Ben özgürüm anacığım! Zincir, pranga
neymiş,
Sen sakla göz yaşını, halkıma boyun eğmiş...
Hapishanede ziyaretin
esnasında döktüğün gözyaşlarını hatırlıyorum…
Sana hapishanenin
üzüntüsünü unutturmak için oradan buradan sorular soruyorum. Kah babamdan ve
arkadaşlarımdan, kah çocuklardan ve kavgalarından vs. vs… Zaman zaman tağuta
sinirlenip onun yandaşları hakkında konuştuğun zaman sessiz olmanı işaret
ediyorum… Seni duymasınlar diye!
Neden korkuyoruz anne!
Diyeceğimizi
dedik...
Sen yine de gülümse,
Gözyaşlarının arasından…
Şu sevgili esir
oğlunu,
Bir gün onu sana getirecek olan
Akşamlara emanet et...